"Akıl",
"zekâ" ve "mantık" kavramları sıklıkla birbirine
karıştırılır. Oysaki bunların hiçbiri, bir diğeriyle aynı şey değildir. Kısaca
izah edelim isterseniz:
-Tamamı Arapça olan bu kelimelerden biri olan
"zekâ", insanın içerisinde bulunduğu evreni beş duyusuyla algılayıp
anlamlandırmasını sağlar. Bu yüzdendir ki zekânın bir irâdesi yoktur ve
insanlardaki kadar olmasa da hayvanlarda da bulunur. Hatta zekâ tek tip olmayıp
"sosyal zekâ, müzik zekâsı, matematik zekâsı vs." gibi şubelere ayrılır.
-"Akıl" ise "zekâ"da olduğu gibi evrendeki
nesnelerin beş duyu ile algılanmasını değil "o nesneler arasındaki
bağlantının kurulmasını" sağlar. Bu yönüyle "akıl" bir irâdeye
ve muhâkeme ile hüküm verme kabiliyetine sahiptir. Bu yeteneğe sahip
olmadıkları içindir ki hayvanlar, duyularını harekete geçiren zekâlarıyla
etraflarındaki nesneleri algılasalar da onlar arasında bir bağlantı kuramazlar.
-"Mantık" ise hem "akıl" ve hem de
"zekâ"dan daha farklı olarak basitçe "akıl yürütme biçimi"
şeklinde tanımlanabilir. Buna göre kişi, nesneler arasındaki ilgiyi kurarken
kendi muhakeme kabiliyeti çerçevesinde bir yöntem belirler ve o yöntem
neticesinde ulaşmış olduğu sonuca göre hüküm verir. Pek tabi bu hüküm o bireye
göre mantıklı olsa da genel geçer olmayabilir.
Bütün bu tanımlamalar bize bu üç kavramın
"şaşmaz" ve "yanılmaz" olmadığını gösterdiği gibi, her
zaman ve zeminde "genel geçer sonuçlar" elde edemediklerini ve
özellikle de metafizik konularda yetersiz olduklarını, hele hele dinî
metinlerin sadece onlara istinat edilerek anlaşılmaya çalışılmasının da son
derece tehlikeli olduğunu gözler önüne sermektedir. Bütün bu araçların sağlıklı
kullanımı; ciddi bir ilim birikimi, hikmet ve basireti de gerektirmektedir,
vesselâm...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder